Yaşadığımız Yalan


Şu anda herhangi bir yerde olabilir, herhangi bir şey yapabilirdin.
Bunun yerine bir ekranın önünde yalnız başına oturuyorsun.
Öyleyse bizi istediğimiz şeyi yapmaktan alıkoyan ne? Olmak istediğimiz yerde olmaktan?
Her gün aynı oda da uyanıyor, aynı yolu kullanıyor, dün yaşadığımız günün aynısını yaşıyoruz.
Ancak bir zamanlar her yeni gün yeni bir maceraydı.
Zamanla bir şeyler değişti. Önceleri günler sonsuzdu şimdiyse planlı.
Yetişkin olmak bu mu? Özgür olmak?
Ama, gerçekten özgür müyüz?
Gıda, su, toprak. Hayatta kalmak için muhtaç olduğumuz en temel öğeler şirketlere ait.
Bizim için ağaçlarda meyve yok, nehirlerde içme suyu, yuva kurabileceğimiz bir arazi yok.
Eğer dünyanın sizlere sunduğunu almaya çalışırsanız, hapse atılırsınız.
Bu yüzden onların kurallarına itaat ediyoruz.
Dünyayı kitaplar aracılığıyla keşfediyoruz.
Yıllarca arkamıza yaslı oturup bize söylenenleri ezberliyoruz. Laboratuvar denekleri gibi sınava tabi tutuluyor, derecelendiriliyoruz.
Bu dünyada farklı bir şey yapmak için değil, farklı olmamak için yetiştiriliyoruz.
İşlerimizi yapacak ancak onu niye yaptığımızı sorgulamayacak kadar akıllı. Böyle çalışıp duruyoruz uğruna çalıştığımız hayatı yaşamaya vaktimiz kalmadan.
Ta ki yaşlanıp işlerimizi yapamayıncaya kadar.
İşte tam burada ölüme terk ediliyoruz.
Çocuklarımız oyunda bizlerin yerlerini alıyor. Bize göre yollarımız eşsiz
ancak birlikteyken biz, yakıttan başka hiçbir şey değiliz. Elitler için güç kaynağı.
Şirket logolarının arkasında saklanan elitler için.
Bu onların dünyası. Ve onların en değerli kaynağı yeryüzünde değil.
Biziz.
Onların şehirlerini inşa ediyor, onların çarklarını çeviriyor, onların savaşlarında savaşıyoruz.
Tüm bunlara rağmen, onları motive eden şey para değil. Güç.
Para bizi kontrol etmek için kullanılan basit bir araç.
Yemek yiyebilmek, seyehat edebilmek, eğlenebilmek için bel bağladığımız değersiz kağıt parçası.
Bize para verdiler ve karşılığında biz onlara dünyayı verdik.
Bir zamanlar havamızı temizleyen ağaçların olduğu yerlerde, havayı zehirleyen fabrikalar var.

İçme suyunun olduğu yerde iğrenç kokulu zehirli atık.
Hayvanların özgürce koştuğu yerlerde, bizim tatminimiz için bitmeksizin üretilip katledilen hayvanların olduğu seri üretim çiftlikleri.
Bir milyarın üstünde insan açlık çekiyor, herkese yetecek kadar gıdaya sahip olmamıza rağmen. Bunlar nereye gidiyor?
Yetiştirdiğimiz tahılın %70'i akşam yemeğinde yediğin hayvanı şişmanlatmak için kullanılıyor.
Niye açlığa çare olsun ki? Bundan kar elde edemezsiniz.
Biz dünyaya yayılan veba gibiyiz yaşamamıza izin veren bu çevreyi yok eden bir veba.
Her şeyi satılabilir görüyor, her nesneye sahip olunabileceğini düşünüyoruz.
Ama son nehir de kirlendiğinde ne olacak? Son nefes alınabilir hava da zehirlendiğinde?
Bize gıdamızı getiren kamyonlar için benzin tükendiğinde?
Paranın yenilebilen bir şey olmadığını ne zaman anlayacağız, onun hiç bir değerinin olmadığını.
Biz gezegeni yok etmiyoruz. Onun üzerindeki tüm yaşamı yok ediyoruz.
Her yıl binlerce türün soyu tükeniyor.
Ve sıradaki biz olmadan önce zaman tükeniyor.
Eğer Amerika'da yaşıyorsanız, %41 ihtimalle kanser olabilirsiniz.
Kalp hastalıkları her üç Amerikalıdan birini öldürüyor.
Bu sorunlara iyi gelmesi için reçeteli ilaç kullanıyoruz.
Bizlere, bilim adamlarına para verip sorunlarımızı gideren bir ilaç keşfedince,
her şeyin çözüme kavuşabileceği söylendi.
Ancak ilaç şirketleri ve kanser dernekleri kar elde edebilmesi bizim acımıza bağlı.
Tedavi için koştuğumuzu düşünüyoruz, ama gerçekte sebepten kaçıyoruz.
Vücudumuz tükettiklerimizden oluşan bir ürün ve yediğimiz gıda da tamamen kar amaçlı tasarlanmış.
Kendimizi zehirli kimyasallarla dolduruyoruz.
Hayvanların vücutları hastalık ve ilaç istilasında.
Ama biz bunu görmüyoruz.
Medyanın sahibi küçük bir grup şirket bunu görmemizi istemiyor.
Bizim etrafımızı “realite” denilen bir fanteziyle kuşatıyorlar.
İnsanların bir zamanlar dünyanın evrenin merkezi olduğuna inanmalarını düşünmek komik.
Ama öte yandan, şu an kendimizi gezegenin merkezi olarak görüyoruz.
Teknolojimizi gösterip en akıllı olduğumuzu söylüyoruz.
Ama bilgisayarlar, arabalar ve fabrikalar gerçekten de ne kadar zeki olduğumuzu gösteriyor mu?
Yoksa sadece ne kadar tembelleştiğimizi mi gösteriyor?
Bu “medeni insan” maskesini takıyoruz.
Ama onu çekip attığımızda biz neyiz?
Ne kadar çabuk unutuyoruz, daha henüz geçtiğimiz yüzyılda kadınlara oy verme hakkını,
siyahlara eşit yaşam hakkını verdiğimizi.
Her şeyi bilen varlıklar gibi davranıyoruz, ama daha göremediğimiz çok şey var.
Tüm küçük şeyleri umursamadan sokaklarda yürüyoruz.
Dikkatle bakan gözler, paylaştıkları hikayeler.
Her şeyi “ben”im bir arka planım gibi görüyoruz.
Belki de yalnız olmamaktan korkuyoruz. Daha büyük bir resmin parçası olmaktan.
Ama bağlantıyı kurmada başarısız oluyoruz.
Domuzları, inekleri, tavukları, uzak ülkelerdeki yabancıları öldürmek bizim için normal.
Ama bizim komşumuz değil, bizim köpeğimiz, kedimiz, bizim sevip anlayabildiklerimiz değil.
Diğer canlılara aptal diyoruz ama kendi davranışlarımızı haklı görmek için onları gösteriyoruz.
Ama kolayca katledebiliyor olmamız, hep katletmiş olmamız, katletmeyi doğru yapar mı?
Yoksa bu sadece ne kadar az şey öğrendiğimizi mi gösterir?
Düşünceli ve şefkatli davranmaktan ziyade ilkel saldırgan dürtülerle davranmaya devam ettiğimizi?
Bir gün, hayat dediğimiz bu hissiyat bizi terk edecek.
Bedenlerimiz çürüyecek, değerlerimiz anılacak.
Tüm arda kalan dünkü eylemlerimiz.
Ölüm sürekli çevremizde, yine de günlük gerçeğimizden çok uzakta görünüyor.
Çöküşün eşiğinde bir dünyada yaşıyoruz.
Yarının savaşlarında kazanan olmayacak.
Şiddet hiçbir şeye çözüm olamayacağı gibi, muhtemel her çözümü de yok edecektir.
Eğer hepimiz en içteki arzumuza bakarsak, hayallerimizin çok farklı olmadığını görürüz.
Ortak bir hedefimiz var.
Mutluluk.
Neşe peşinde koşarken dünyayı mahvettik, hiç kendi içimize bakmadan.
En mutlu insanların çoğu aynı zamanda en aza sahip olanlar.
iPhone’larımız, büyük evlerimiz ve havalı arabalarımızla gerekten çok mutlu muyuz?
Duyarsızlaştık. Tanımadığımız insanları idolleştirdik.
Ekranlarda sıradışı şeylere şahit oluyoruz, onun dışında her yerde sıradan şeylere.
Birinin değişim getirmesini bekliyoruz, kendimizi değiştirmeyi hiç düşünmeden.
Başkanlık seçimleri yazı-tura gibidir. Aynı bozukluğun iki farklı yüzü.
İstediğimiz yüzü seçiyoruz ve seçim, değişim ilizyonu yaratılıyor.
Ama dünya aynı kalıyor.
Politikacıların bize değil, onların iktidarına fon ayıranlara hizmet ettiğini görmekte başarısızlığa uğruyoruz.
Bizim liderlere ihtiyacımız var, politikacılara değil. Ama bu takipçi dünyasında, kendimize liderlik etmeyi unuttuk.
Değişim beklemeyi bırak, görmek istediğin değişim ol.
Biz buralara kıçımızın üstünde oturarak gelmedik.
İnsan ırkı en hızlı ya da en güçlü olduğu için değil, birlikte çalıştığı için hayatta kaldı.
Katletmekte ustalaştık, şimdi yaşama sevincinde ustalaşalım.
Bu gezegeni korumakla ilgili değil. Gezegen biz olsak da olmasak da burada olmaya devam edecek.
Dünya milyarlarca yıldır var, her birimiz 80 yıl yaşarsak şanslıyız.
Zamanda bir anız, ama etkimiz sonsuz.
Sık sık bilgisayarlardan önceki çağlarda yaşamayı isterdim, bizi birbirimizden ayıran ekranlarımız olmadığı zamanlarda
Ancak neden sadece bu zamanda hayatta olmak istememin tek sebebinin farkına vardım.
Çünkü burada, bugün daha önce hiç sahip olmadığımız bir fırsat var.
İnternet bize bir mesajı paylaşabilme ve dünyanın her yerinden milyonları bir araya getirme gücü veriyor.
Hala yapabiliyorken, ekranlarımızı bizi bir araya getirmesi için kullanmalıyız, bizi daha da ayırması için değil.
İyi ya da kötü, bizim neslimiz bu gezegendeki hayatın geleceğini belirleyecek.
Ya varlığımızdan geriye hiçbir anı kalmayıncaya kadar bu yıkım sistemine hizmet etmeye devam edebiliriz, ya da uyanabiliriz.
İleriye doğru evirilmekten ziyade, düştüğümüzü fark edebiliriz.
Yüzümüzün önünde sadece ekranlar var ve ne yöne ilerlediğimizi görmüyoruz.
Bu yaşanan an, her adımın, her nefesin, her ölümün bizi getirdiği yerdir.
Biz bizlerden önce gelenlerin yüzleriyiz.
Ve şimdi bizim zamanımız.
Kendinize ait yolu kazmayı seçebilir ya da sayısız diğerlerinin hali hazırda yaptığı gibi yolu takip edebilirsiniz.
Hayat bir film değil. Senaryo henüz yazılmadı.
Bizler yazarız. Bu sizin hikayeniz, onların hikayesi
Bizim hikayemiz…

Erteleme Hastalığı: TEMBELLİK (Genetik mi?)



Okurken arkada çalması için bırakıyorum.  https://www.youtube.com/watch?v=FSVHx23ByhM


Tembellik bir çok şeye bağlıdır irade, dopamin, dopamin reseptörleri vesaire vesaire. Bu konulara daha sonra ki makalelerde değinicem. Öncelikle farkına varmalısın ki her şey tamamen sende bitiyor, yapılan araştırma sonuçlarında tembelliğin genetik olduğu saptanmış. Tembelliğin sonucunda oluşan kafa yapınla muhtemelen bu araştırmanın sonucuna vericeğin tepki "zaten genetikmiş yapabileceğim bir şey yok siktir et" diyip olduğun yerde saymaya devam etmek olucaktır. Yapman gereken onca şey varken mükemmelliyet, para, lüks yaşantı, karşı cins gibi seni cezbeden şeyler olmasına rağmen en ufak bir sebep arıyorsun ki o götünü olduğun yerden kaldırmayasın. Mükemmel olmak varken mükemmelliği izlemeyi tercih ediyorsun. Ama o amına kodumun aklını 1 kez olsun kullanırsan kendini yeniden kodlayabilir ve DNA na karşı çıkarak göz göre göre atladığın bok çukurundan kurtulabilirsin. Ne için kendine ihanet ediyorsun? 5 dakika daha fazla uyumak için mi, sosyal medyada sevgili düşürmek için mi? insan oğlu hiç akıllanmaz. sorunların ortada, eğer aklını kullanabiliyor olsaydın bu makaleyi okuma ihtiyacı bile duymaz sorunlarını kendin çözerdin. 5 dakika dediğin uyku, ömründen ne kadar çalıyor haberin var mı? olsa yapar mısın amına kodumun gözlerine kibrit çöpü koyar yine de vaktini uyku ile harcamazsın. Türkiye'de ortalama yaşam süresi 76 yıl şuan 25 yaşındaysan hastalık veya herhangi bir kaza sonucu değil de ömrünün bitmesiyle öleceğini varsayarsak yaşayabileceğin 51 yılın daha var. 51 sene kulağa uzun bir süre gibi geliyor. 51 sene 18,627 gün toplamda 447,048 saat. Milyonlarca veya milyarlarca saat değil. Topu topu 447,048 saat sayabileceğimiz kadar az bir rakam. Şimdi ömrünün ne kadar büyük bir kısmını uyuyarak, sosyal medyada takılarak heba ediyorsun fark ettin mi? ama şuan buna bir son veriyoruz. Götünü kaldırıp hedeflerine 1 adım attığında devamının geldiğini duymuş veya tecrübe etmişsindir. Bu iş bu kadar basit. Artık hipotalamusunu fazla uykuya alıştırmayı ve ona işkence etmeyi kes. Kendine ve genlerine ihanet etme, kendini yeniden kodlayıp genlerini, neslini güçlendir. Hep daha iyi olmaktan kaçtın çünkü televizyonda hayat böyle değildi dimi amına koduğum gözünün önünden geçti mi yaptığın aptallıklar? Medyada gördüğün her boku süzgecinden geçirmeden benimsemelerin?
Sen hala götüne bi sihirli değneğin girip her bokun değişmesini beklemeye devam et çünkü televizyonda böyle oluyor, sana bunu gösteriyorlar sende aynı bokun sana da olacağını düşünüyorsun. Öyle bir şey olmayacak bunu içten içe biliyorsun. Hedefine ulaşman için kendini zorlayıp hareket etmen gerek. Seni engelleyen ne? Farkında değil misin beynine ne söylersen o onu yapmak zorunda. Sen yeter ki beynine emir verecek cesareti bul ve söyle! Hareket etmek için motivasyon depolamayı bekleme, hareket et ve depolanan motivasyonun hücrelerinde nasıl gezdiğine hisset. O başarma arzusunun götünü kaldırıp işe koyulma hissinin yoğunluğunu ve nasıl hissettirdiğini unutma. Çiftlikteki çitin arkasında yere çökmüş ve tembelliğin oluşturduğu paralize halinle, yukarıdan bir Tanrının gelip seni doğru yola yada özgürlüğe sevk etmesini bekledin. Aptal... Yani şimdi seni birinin keşfedip kurtaracağını mı sanıyorsun, yada seni kutsanmış topraklara götüreceklerini? Beni gerçekten ayar ediyorsunuz. Özgürlük yada para istiyorsun ama tüm bunların ayaklarına gelmesini bekliyorsun. Kendi başına bir şeyi beceremiyorsun, hep birinin liderliğine ihtiyaç duyuyorsun, ya bir hoca, ya bir politikacı yani elde ne varsa, yeter ki yöneltsin ve çobanlık yapsın. Kendi başının çağresine bakamayan (tembel) bir gruba doğada ne olursa, aynısıda koyunlara olur, yani kendi başının çaresine bakmayı bilenler tarafından avlanılıp kullanılır ve yok edilirler. İki kişiyi ele alın! Birinin elinde parası mevcut, diğeri ise tembel olduğundan dolayı dilenmeyi tercih etmiş. Şimdi bir an için o elini uzatan dilenciye elinizdeki paradan bir miktarı uzatıp karnını doyurmasını sağlayın. Öncelikle, nasıl hissediyorsunuz? Yani verenin kendisi olmak size nasıl bir his verdi? Kendine güven? Tanrısal? Mutlu? Sevinçli?... her ne olursa olsun, hepside pozitif değil mi? Nasıl, kendinizi gün boyu daha iyi hissetmiyor musunuz şimdi? Şimdide kendinizi o dilencinin yerine koyun. Cömert bir hayırsever sizin açmış olduğunuz avuca para yerleştirip bununla karnınızı doyurmanızı sağladı. Ya şimdi kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Mutlu? Kendine güveni gelmiş? Yoksa borçlu ve aciz mi? Her ne hissediyorsanız hissedin, sizce verenin ki kadar pozitif olacak mı? Tabi ki hayır. Fakat kolaya alışan bu dilenci sizce yarın nerede olacak? İş bulup tıpkı o hayırsever gibi kendine güven kazanmak ve mutlu olmak için çabalamaya mı gidecek? Yoksa yine aynı köşede ellerini göğe açık şekilde bir başka hayırseverin on birkaç kırıntı atmasını mı bekleyecek? Kendinize karşı dürüst olun ve cevaplarıda kendiniz bulun! Veren daima Tanrıdır! İşte bu yüzden tüm bankacılar (profesyonel tefeciler) kapılarında borç için dilenmekte olan koyunlar içinde aynı Tanrı statüsüne sahiptirler. Her an için dilencilerin başlarına kıyameti çöktürebilirler. Her an için verdikleri her şeyi geri alabilirler. Bu güce sahip olmak sizi ne yapar biliyor musunuz? TANRI! Sizi köle yapan şey sadece sorumsuzluğunuz, akılsızlığınız, düşünmemeniz ve tembelliğiniz. Günde sadece ve sadece kendinize ayırdığınız kaç dakikanız var? 15? 30? Yani 24 saat içinde size sadece o kadarı mı kalıyor? Peki ya efendilerinizin ne kadar zamanı var? Senede kaç kez tatil yapıyorlar? Yönetilmek güzel bi duygu dimi? Hele sömürülmek, hmmmmmmm mis? Aynen devam edin ve sonunuzu kendi ellerinizle getirin. Şunu çok açık bir şekilde belirteyim; o masada oturduğunuz her an köleliğinizi ve itaatkarlığınızı tasdik ediyorsunuz. Size çözüm verecek değilim çünkü hoşunuza gitmez. Risk almaktansa köle kalıp sabit bir maaş ve iş güvenliği tabi ki yeterli olacaktır. Bu kadarı yetmedi mi? Yöntemlere geçelim.
Öncelikle uykuya düşkünlüğüne bir son vermelisin. Aslında her şey bundan bir önceki cümlem kadar basit “gerçekten” basit. "Son veriyorum" dediğin an olay bitmiştir. Ama buna rağmen başaramayan insanlar görüyorum. Ve açıkçası bu kadar potansiyeli olan insanın önümde yok oluşuna izin veremem. Birinin el uzatması gerekiyordu. Sizi düştüğünüz kuyudan çekip çıkaran benliğinizi geri alıp kendinizi medyanın, aptal insanların manipülasyonlarından uzak tutup saf bir şekilde benliğini oturtmana olanak sağlayacak bir el. Kuralları değiştiriyoruz. Hayatında olağanüstü olumlu değişiklikler olmaya başladığında, korkma. Hepsi benliğini almaya bir adım daha yaklaşmanın etkileri. Neyse uyku demiştik. Uykunu yarım saat, bir saat, iki saat kademeli şekilde azaltmalısın. Şuan bunu bile nasıl yapıcam diye düşünüyorsun eminim. 8 saat uyuyorsan 7.5 saat uyuyacaksın zor mu? 1 hafta bu şekilde devam et. Diğer hafta aynı şekilde azalt. Bunları takip etmek zor değil bak bahaneler üretmeye çalıştığını hissediyorum A MI NA KO RUM. Bir sonraki adım uyandığında tembelliğinden dolayı yatağından çıkamamak. O yataktan ağlayarak kalkman gerekse bile kalkıcaksın. Sıcak şöminenin karşısından kendini kutuplara attığın düşüncesiyle değil alt tarafı amına kodumun yatağından kalkıp evinde 3-5 metre yürüyeceksin BU KADAR BASİT. Algılarını bu yönde tutucaksın realist algılarla hareket ettiğinde neler değişiyor bak gör. Şuan bile kafanda şimşekler çaktı amına koyayım. Harbi lan alt tarafı yatağından kalkıp 3-5 metre yürüyeceksin çölden, kutuplara geçmiyorsun ki amına koyim dimi?işte farkındalık... her şeyi değiştirme gücüne sahip o efsanevi terim. Bir sonraki adım; tabi ki oturup yapman gerekenleri önem listesine göre sıralamak. Bu listeyi yapmayı bile ertelersen artık amına korum senin. Yapmaya başladığında aslında aklındakilerin çoğunun gereksiz olduğunu görüceksin. Birden fazla iş yapıp her boku karman çorman etmek yerine sakin sakin sırayla gitmek en iyisidir. Liste yaparken tarih verme! 5 dakika sonra bile olsa erteleme. Listeni yap ve işe koyul. Adım atmanın hazzını aldıktan sonra adımların akışkanlığından bahsetmiştim. Tatlı! Bir sonraki adım ise; Kopya keyiflerden arınmak, dopamin ve dopamin reseptörleri. Bundan önceki adımlar sizi idare edicektir. Bu adım başlı başına bir makale konusu. Unutma içindeki tembel çocuğu yenmediğin sürece özsaygı ve özgüven kazanamazsın. Değişimi başlattık artık istesen de tembel biri olamazsın tabi bu yazıyı götünle okumadığını varsayıyorum. Diğer makalelerin özgüven vesaire olucağını anlamışsındır ama bu sıralamalar senden gelen istekler doğrultusunda öne/geriye çekiyorum(tabi benim de kafam eserse). İsteğini belirt. Çözelim. Fikirlerini belirtmeyi unutma hatta içindeki tembel çocuğu yenme yolunda ilk adımını fikirlerini yorumlarda belirterek at!


Tembellik ile ilgili söylenmiş 10 söz;


1. Tembellik bi insanı esir yapar.
2. Zorluklar yaratıcılığı ortaya çıkarır; rahat ve tembellik ise bu özelliği kaybettirir.
3. Tembellik tatlıdır ve sonuçları acımasızdır.
4. Tembellik, yeteneklerin ölüm döşeğidir.
5. Tembellik, vücudun aptallığı, aptallık da zihnin tembelliğidir
6. Tembellik, dünyada en büyük şeyin israfıdır; hayatın israfı.
7. Tembellik, kişinin hayatını herhangi bir işten daha çok doldurur ve onu, kendi kendisinin kölesi kılar.
8. İnsanlar neden ölür gerçekten bilir misiniz? Tembellikten, inançsızlıktan ve yaşamı, yaşanmaya değer kılmayı becerememekten
9. Tembel ve kararsız adamlar, başarısızlıklarını başkasının kapısına koymaya çalışırlar.
10.Boş oturmak pas gibidir, insanı çalışmaktan daha çabuk eskitir.

Size söylüyorum; orada bir pencere var!





İnsan sıkılır, çünkü ruhunuz çığlık çığlığa "beni toplumdan ideolojilerden, öğretilmiş-kalıplaşmış düşüncelerden kurtar" diye bağırmaktadır. Sıkılmanın nedeni budur. Kendiniz olamamak. Siz kendiniz değilsiniz. Sizin düşünceleriniz yok toplumun düşüncelerini bir hamal gibi taşıyorsunuz, kim olsa sıkılır öyle değil mi? 
İnsan mutlu değildir, mutlu olduğunu sanır. "Hep bir şey eksik" der. Diyor musunuz? Kendiniz olamadınız. İçinizde sakladığınız tanrıyı bulamadınız. 
Çünkü korkaktınız. Ailenizin, toplumun sizi dışlayacağından korktunuz. Oysa cesur olabilseydiniz mutlu olacaktınız. Ve sevdiklerinize de model olacaktınız.
"Ben değişeceğim" diyorsanız. Kendi sorumluluğunuzu alın ve yürüyün. Cesaretten başka hiç bir şeye ihtiyacınız yok. Daha ne kadar mutsuz yaşamayı, daha ne kadar kendinize zulmetmeyi düşünüyorsunuz? 
Size söylüyorum; orada bir pencere var!



BENİ KURTLARIN ARASINA AT, SÜRÜNÜN LİDERİ OLARAK DÖNEYİM.





benim benliğim, diğerlerini yok eder ve liderliği elden bırakmaz.
fakat siz?
siz daha yaşamıyorsunuz bile...
liderlik kendine güvendikçe kendi kendine gelişir.
tabi bu yönünü orospu çocuklarına törpületmediğin sürece. 
insanların algıları sonuna kadar açıktır ve lideri olağanüstü frekansı sayesinde görür görmez bilinçaltları tanır. 
asla lider olamayacak olan parazit kitle ise lideri törpülemeye kalkar ama bilmedikleri bir şey var. 
SAF olan, ASİL olan TÖR-PÜ-LE-NE-MEZ. 
törpüleme yolunda bilinçaltları sikilmiş bir halde bulurlar kendilerini. 
gerçek lider olmayanlar ise törpüleme işlemi başarılı olduğunda diğerlerinden daha ezik bi halde bulur kendini. 
kısaca psikolojik cinayet.
şuan bile aranızdaki parazit kitlenin kendileriyle yüzleşmelerinin yarattığı korkuyu hissedebiliyorum. 
BURALAR sana göre değil.
bir an önce anneciğinin sıcak koynuna dön.
hem sütte var.

Artık Dünyayı Değiştirecek Kişi Sensin




evet ölü adam... kendine ihanet ettin cevabını bildiğin ama kendine söyleyemediğin şeyleri hep dışarıda aradın. içindeki ses... ona ihanet ettin. başkalarının seni törpülemesine izin verdin. sen kendini kurtarmadığın sürece kimse seni kurtarmayacak kendini keşfetmediğin sürece sınırsızı keşfedemeyeceksin. ve şuan toparlanma vakti bu kardeşinin bir uyarısı...


Uyan ölü adam!
Kendini keşfet!
Sınırsızlığa adım at!
Benliğine ihanet etme savaş!
Yeteneklerine ve kendine güven!
Mükemmel olmaya çalışma
Ve tekrarlıyorum şunu asla unutma kimsenin bize ne yapacağımızı söylemesine ihtiyacımız yok!
Mükemmel olduğunu hisset!
sana yolunu gösteren cevapları verecek ne bir kitap nede bir öğretmen var.
Kendi yolunu seç!
Kendine ve kardeşlerine ihanet etme!
İç sesine güven!
İç güdülerine güven!
Benliğinin her daim senin hizmetinde olduğunu bil!
Önünde hangi engel olursa olsun başarabileceğini bil!
Kardeşlerini geride bırakma!
İçgüdülerin... tükenmeden.
Uyan ölü adam! harekete geç...
Yeteneklerin... körelmeden.
Tüm gücünle!
İçindeki ses... susmadan.
Sana ait olan için savaş!
İnsanlara özgürlüğünü verme.
Artık dünyayı değiştirecek kişi sensin.
İçindekini açığa çıkart.
Zincirlerini parçala!
Kendini kurtardığın an kardeşlerini de kurtardığın andır...













KONFOR ALANINDAN ÇIKMAK (COMFORT ZONE)



Konfor alanından çıkmak?

Konfor alanı sizin kendinizi rahat hissettiğiniz istediğiniz her boku yapabileceğiniz alandır.
Bir çoğunuzun odası bazılarınızın anne kucağı :d
Bu alanda korkmazsınız, kaygılanmazsınız sizi kötü etkileyebilecek hiçbir şey yoktur her konuda rahatsınızdır.
Aynı zamanda gelecek kaygısı da yoktur rahatlığınızı bi kenara bırakıp düşünme zahmetine girmezsiniz hedefleriniz kafanızda bellidir belki ama bu alandan kurtulamadığınız için götünüzü kaldırıp farklı bir şeyler yapamazsınız.
Kendine, hayatını yaşama izni vermelisin.
Olduğun yerden ayrılmayarak yeteneklerini keşfedemezsin.
Potansiyelini fark etmek için her zaman yaptığından farklı şeyler yapman lazım.
Yapmak istediğin ama yapmaya çekindiğin her şey yapılmadığı sürece comfort zone dan çıkamayacaksın.
Adım atmalısın insanların size dayattığı rutin hayatı bir kenara bırakıp gönülden istediğiniz her ney ise o işe adım atmalısınız.
Comfort zone dan çıkma olayını önce bilinçaltınızda gerçekleştirmelisiniz.
Gün içerisinde size söylenileni sorgusuz sualsiz bilgi adına almak üstelik başkalarına bu konudan eminmişcesine bahsetmek bu süreçte zararınızadır.
Edindiğiniz bilginin doğruluğunu araştırıp kolaya kaçmadığınız her dakika comfort zone dan çıkmaya bir adım daha yaklaşıyorsunuz demektir.
Düşünerek hareket edip her zaman zor yolu tercih ettiğiniz sürece bilinçaltınızı kodlamaya devam ediyor olucaksınız bir süre sonra bu otomatikleşicek ve olması gerektiği gibi olucak.
Hayatını anlık zevkler yaşayarak mutlu geçiremezsin.
Belki şimdi konfor bölgen sana rahat geliyor ama hayallerine ulaşmak istiyorsan veya sosyal becerilerini geliştirmek istiyorsan konfor alanının dışına çıkman gerekiyor.
Zor olucak, konfor alanını terk etmeye çalıştığın zaman kaygılı ve stresli olucaksın ama şöyle bir şey var ki korkularının üzerine ne kadar gidersen konfor alanın da o kadar genişler.
Ama yapmak zorundasın hedeflerini yaşamak için zorluklarla karşılaşmak zorundasın.
Bilinmezliğe adım atman gerekiyor. Büyümenin ve adım atmanın tek yolu budur.

Peki konfor alanını nasıl genişletirsin?
Elbet çözümleri var ama konfor alanının etkisinden kurtulup bu çözümleri uygulamak için hareket edicek göt var mı?

1- Hedef belirlemek
Hedef belirlemelisin, seni ne mutlu eder, neyi yapmak seni tatmin eder?
Hedeflerin konusunda net olup bir yere yazmalısın.

2- Hedefini belirlediğine göre bunların üzerine gitmen gerekicek hoş oturduğun yerden hedeflerinin gerçekleşmesini bekleyemezsin.
Harekete geçmek en zor olanı çünkü rahatsız olmak istemeyiz, konfor alanımızın dışına çıkmak istemeyiz.
Zor olmasının bizim için bir önemi yok zor da olsa kolay da olsa sonuca bağlayabiliriz. Yapmamız gereken tek şey adım atmak.
Bu sadece bizim elimizde beynine neyi söylersen onu yapar beynini eğitmek zorundasın.
Bununla başa çıkabileceğini biliyorum.

Bebek adımları at.
Örneğin ders çalışman gerekiyor, ders çalışma düşüncesini bir kenara at.
Ders çalışmak için nelere ihtiyacın var? Kitap, kalem, ders notları?
İlk adım ihtiyacın olan şeyleri temin et ve masaya koy, ikinci adım sandalyeye otur ve 25 dakikalık alarm kur.
25 dakika boyunca ders notlarına odaklan belki sıkılıcaksın ama unutma bu durumdan rahatsız olduğun için böyle bir şey yapıyorsun.
Sadece ders notlarına odaklan dikkatini dağıtma.
Sonra ara verebilirsin buna alışık olmadığını biliyoruz fakat konfor alanını ufak adımlarla genişletmek zorundasın.
Zor ve sıkıcı olucak ama bununla baş edebilirsin. Yap gitsin.
Konfor bölgeni aşmaya başladıkça bu rahatsız olduğun durumlara alışmaya başlayacaksın böylece bu yeni durumlar konfor alanın olmaya başlayacak.
Konfor alanın yeni alanlara doğru genişlemeye başlayacak ve yeni şeyler deneyip kendini keşfetmen kolaylaşıcak.

Konfor alanını aşmak zor olucak ama bir kere cesaretli davranıp konfor bölgeni aşarsan karşılaştığın sonuçlar karşısında şaşracaksın.
Şimdi, comfort zone dan çıkmak istiyorsan bilgisayarını kapat, ayağa kalk ve hayallerine doğru yol al.
Ve unutma comfort zone önlenmesi gereken bir şey değil genişletilmesi gereken bir şeydir. Ne kadar çok alanda konfor hissediyorsan bu dünya o kadar senindir.

BU SEFER DİNLEMEN İÇİN BİR ŞARKI DEĞİL BİR VİDEO BIRAKIYORUM İYİ SEYİRLER.
YORUMLARINIZI, ELE ALMAMIZI İSTEDİĞİNİZ KONULARI BİZİMLE PAYLAŞMAYI UNUTMAYIN.


Yeni Yıl Motivasyon 2018 - BİRAZ ONDAN BİRAZ BUNDAN

2018 is coming! 

geliştiğin yıl mı olsun, hedeflerine yaklaştığın, hedeflerine ulaştığın yıl mı olsun yoksa gerilediğin yerinde saydığın mı?

büyük ihtimalle %99 luk kısmın yaptığı gibi sen de her yıl başında kendine yeni sözler verip ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi disiplinsiz bir şekilde devam ediyorsun. AMA SİZ %1 LİK KESİMSİNİZ. belki hedeflerine bu makaleden sonra daha da yaklaşıcaksın belki de değişimin bu makalenin sonunda olucak. 2017 yi bi düşün analizini yap. yapmak istediklerini yapabildin mi, hedeflerine yaklaştın mı? eğer sonuç eksilerdeyse yeni girdiğimiz yılın bir öncekinden daha verimli geçmesini sağla.
ve sayın amına koduklarım sizin yeni yıldan bir beklentiniz O-LA-MAZ. en klişesinden ne ekersen onu biçersin. aksine yeni yılın, sizden beklentileri var. hayatın size getirdiği her şey sizin daha iyi bir hayat sürmeniz içindir demiş bir ustat..

önemli olan yapılması gerekenlerin farkında olman değil. onları hayata geçirmendir. farkındalık iyidir hoştur ama alıp hayatına uygulamadığın sürece bir sike yaramaz günün sonunda bir şey elde etmiş olmazsın. bu şunun gibidir; sınıfta cevabını bildiğin bi soruya parmak kaldırmayıp başkası çözdüğünde içten içe doğruymuş keşke kalksaydım demen gibi.. sırf ezikce bir düşünce yapısından özgüvensizlikten geride kaldın hiçbir zaman ön planda olmadın? bu çok acınası umarım farkına varır ve yeni yılda soruyu çözen çocuk olursunuz. özgüven ile ilgili de çok istek geliyor o da geliceeeek. sırayla.

eğer hayatınızda yanlış giden bir şeyler varsa o konuya olan bakış açınızı değiştirin nasıl yapıcam lan ppinç diyosanız da dumanla bana ulaşıp o konuyu ele almamı istemeniz yeterli.

ileride belki hayat hikayeniz insanlara motivasyon olur ha? hoşuna gitti dimi ppiç içinde bir şeyler kıpır kıpır oldu bunun olma ihtimali bile götünü kaldırdı ama bunlar oturduğun yerden bu yazıyı okuyarak GER-ÇEK-LEŞ-ME-YE-CEK.
sihirli bir değneğin götünüze girmesiyle de değişmeyecek hayatınız.
bana söyleyin hanginiz her ay aynı ücretle her gün aynı saatler içerisinde evine git gel yapmak istiyor? gerçekten potansiyeliniz bu kadar mı? bunun düşüncesine bile katlanamamanız gerekir.
seni geçtim piç. iyi bir hayat için neden çabalıyım sonunda ölücem kafasındaysan kafanı sikiyim. gelecek nesline iyi bir hayat sürdürmek senin görevin. bunu hırsına hırs katmak için kullanmalı ve 1 saniye bile hedefine yaklaşmadan durmamalısın ve ve ve hedefini her zaman yüksek tut!

yeni yılda kesinlikle yapmanız gereken şeylerin bir kaçından bahsediyim.

öğrenirken öğretin bunu açıcak olursam öğrendiklerinizi sizden küçük olan ama anlattıklarınızı anlayabilecek kişilere anlatın. bahsetmeniz bile yeterli bırakın o gitsin araştırsın ve bulduklarıyla size gelsin tartışın anlamadığı yeri anlatın. hem siz daha iyi öğrenmiş olursunuz hem de sorumluluk sahibi olur öğretmen gözüyle çocuğu yoklarsınız. bunu bende yaparım kurduğum whatsapp grubunda özellikle ilgilendiğim 2-3 kişi var.

bir diğeri ise fazla klişe ama kendinize telkinler verin. bu telkinleri bir kağıda yazıp gün içinde okuyabiliceğiniz yerlere yapıştırın. bir şeye olan bakış açınızı yeniden kodlamak istiyorsanız bu yöntem biçilmiş kaftan.
amk resmiyete bürünmüş blog siteleri gibi olduk. neyse baya uzun oldu siz ayıktınız daha çok şey yazardım ama malum planlar programlar. yıl başını evde geçireni sikerim çıkın dışarıya sosyalleşin. blogdan instagramdan yorumlarınızı eksik etmeyin. bana geri dönüşler yapın ki bir sonraki yazı için malzeme çıksın.

ve
ve
ve

millet olarak heves kırıcı olmayı severiz. etrafınızdaki insanlar da bunun bir örneği. kimsenin heves kırıcı laflarına bakmayın, hedefler koyup ilerleyin. gerçekçi olun ve iyi planlayın. hedeflerinize ulaştığınızda o insanların yüz ifadeleriyle orgazm yaşayın. iyi seneler ammmmcıklar.

https://youtu.be/I-s4kSMjmhY